15 Temmuz Milletin Zaferi Demokrasi ve Milli Birlik Paneli
15 Temmuz Milletin Zaferi Demokrasi ve Milli Birlik Paneli

15 Temmuz Milletin Zaferi Demokrasi ve Milli Birlik Paneli

Temmuz 15, 2020



Türkiye Maarif Vakfı tarafından, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Anma Etkinlikleri kapsamında "15 Temmuz Milletin Zaferi Demokrasi ve Milli Birlik Paneli" konulu panel düzenlendi.

Vakfın genel merkezindeki konferans salonunda yapılan panelin açılış konuşmasını yapan Türkiye Maarif Vakfı Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün, 15 Temmuz'da askeriyenin içerisine yerleşmiş olan bir grubun, meşru hükümeti devirmek üzere o gece harekete geçtiklerinin anlaşıldığını söyledi.

Milletin demokrasi, hukuk ve özgürlük adına 15 Temmuz'da destansı bir direniş sergilediğini ifade eden Akgün, şöyle konuştu:

"Daha önceki darbelerde, 1960'da, 1980'de, hatta 28 Şubat'ta insanlar darbeye karşı sokağa çıkmadılar, direnmediler. Çünkü şu veya bu şekilde ülkede kontrol sağlayan bir güç olacağını anladılar ve en azından psikoloji ona göre hazırlanmıştı. FETÖ'nün, Türkiye'nin çok kritik kurumlarına kendi sahip oldukları eğitim kurumları vasıtasıyla devşirmiş oldukları ideolojik entegrasyona tabii tutarak kendilerine sadakatle bağlı olan grup üzerinden ülkeyi, devleti bütün kurumlarıyla ele geçirmeye çalışan bir grup olduğunu insanlar o gece anladılar. FETÖ yapılanması özetle 17-25 Aralık sonrası dönemde çok tartışılmıştı. Paralel Devlet Yapılanması, PDY diye o zamanlar isimlendiriliyordu ama onların ordu, istihbaratın, polisin ve yargının içerisinde bu kadar güçlü ve örgütlü olduklarını bizler dahil kimse gerçekten anlamamıştı. O gece ancak ortaya çıktı ve anlaşıldı. O günden bugüne hukuki zeminde Türkiye çok ciddi, demokratik ve yargı zemininde bir mücadele zemini yürütüyor."

 “15 Temmuz Milletin Zaferi”

Panelin “15 Temmuz Milletin Zaferi” konulu birinci oturumunu Türkiye Maarif Vakfı Mütevelli Heyeti Prof. Dr. Askın Asan'ın moderatörlüğünde konuşmacı olarak Türkiye Maarif Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, İbni Haldun Üniversitesi Siyaset Bilim ve Uluslararası İlişkiler Başkanı Doç. Dr. Talha Köse ve Gazeteci-yazar Halime Kökçe’ın katılımıyla gerçekleştirildi.

Türkiye Maarif Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Aşkın Asan ise 15 Temmuz'un üzerinden tam 4 yıl geçtiğini, 15 Temmuz 2016 tarihinde askeriyenin içerisindeki bir grubun darbe yapmaya çalıştığını, bu grubun arkasında ise FETÖ terör örgütünün olduğunu söyledi.

15 Temmuz'da TBMM'nin, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin, Özel Hareket Başkanlığının bombalandığını hatırlatan Asan, şöyle konuştu:

"O gece tepemizden jetlerin sesi kesilmedi, ölümü çok yakın hissettiğim zamanlardan biriydi. Korkunç darbe girişimi sonucunda 251 şehit ve 1535 yaralımız oldu. Darbeye karşı milletin tek yürek olup sokaklara çıkıp demokrasisini kurtarması dünyada pek görülmedi. Bu milletin zaferi."

15 Temmuz'daki kahramanlardan geriye sadece tankların üzerindeki fotoğraflarının kalmadığını, Türkiye Cumhuriyeti'nin kaldığını belirten Asan, darbe girişimini nefretle kınadığını vurguladı.

 "Gezi Parkı olayları başarılı olsaydı darbeye gerek kalmayacaktı"

Türkiye Maarif Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, 15 Temmuz şehitlerini rahmetle andığını, gazilere şifa dilediğini ve Cenab-ı Allah'tan bir daha böyle bir kalkışma girişimi olmamasını dilediğini belirtti.

Dünyada birçok silahlı, silahsız örgüt olduğunu ama eğitim üzerinden çok boyutlu terör örgütü inşaa etmenin hiçbir yerde olmadığını anlatan Bilgili, "Dershaneler stratejik bir hamleymiş... Bütün operasyonlar bunun üzerine yürütüldü, işin esasıymış. Dershanelerin yüzde 60'ını FETÖ yönetiyordu. Dershane demek sadece sembolik resmi bir kurum değil. İçinde bulunduğumuz bina bir dershaneydi. Bu kat bir örgüt merkeziydi. Farklı bir asansörle, şifreyle bu kata giriliyordu. O günden bugünlere gelindi. FETÖ mecbur kalması darbe yapmayacaktı. Gezi Parkı olayları başarılı olsaydı darbeye gerek kalmayacaktı. Gezi Parkı'nın amacı bu ülkenin lideri olan Tayyip Erdoğan'ı devirmekti." diye konuştu.

"15 Temmuz, Türkiye'nin kendi kaderine karar vermesi açısından dönüm noktasıdır"

İbn Haldun Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Talha Köse, Türkiye'nin 1950'li yıllarda NATO üyesi olmasıyla aslında kendi egemenliğinden birçok şeyi NATO'yu kuran iradeye verdiğini söyledi.

Ordunun Türk ordusu olduğunu ama NATO'nun güney kanadı olarak dizayn edildiğini, orduda üst kademedeki kişilerin bu zihin yapısından olduğunu anlatan Köse, "Ekonomimiz, tarım ekonomimiz yapılandırılmış, üniversitelerimiz dünya sistemiyle entegre olarak Amerika'nın, NATO'nun istediği şekilde tasarlanmış, formüle edilmiş." dedi.

Türkiye'nin vesayet sisteminin dışına çıkma çabası karşısında 1960 ve 1980 darbelerinin yaşandığını kaydeden Köse, 70 yıllık dönemde küresel sistemle bağlantılı vesayet sisteminin parçası olarak her alanda Türkiye'nin yönetildiğini ifade etti.

2006, 2007'de güçlü bir siyasi irade ortaya çıktıktan sonra vesayeti kırmaya dönük çalışmalar olduğunu belirten Köse, 15 Temmuz'a kadar yaşanan gerilimi vesayeti kırma çabası olarak gördüğünü kaydetti.

Uluslararası operasyonların FETÖ üzerinden kurgulandığını anlatan Köse, "15 Temmuz, karanlık bir geceydi ama bütün bu yapının ortaya çıkmasını sağlayan, Türkiye'nin bağımsız bir devlet, ülke olarak ayakta kalabilmesi, kendi kaderine karar vermesi açısından dönüm noktasıdır." ifadelerini kullandı.

15 Temmuz'dan sonra Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı gibi harekatların, ekonomi alanında da doğalgaz ve petrol aramaları gibi çalışmalar yapıldığını vurgulayan Köse, Türk toplumuna nüfuz etmiş bu yapıdan kurtulmanın kolay olmadığını, vesayetten kurtulmak için daha atılacak çok şey olduğunu anlattı.

“15 Temmuz’a Giden Yolda Fetö'nün Türkçeyi İstismarı ve Türkiye Maarif Vakfının Türkçe Öğretimi Stratejileri”

Panelin “15 Temmuz’a Giden Yolda Fetö'nün Türkçeyi İstismarı ve Türkiye Maarif Vakfının Türkçe Öğretimi Stratejileri” konulu ikinci oturumu da Türkiye Maarif Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi

Ahmet Türkben’ın moderatörlüğünde konuşmacı olarak Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Rektörü

 Prof. Dr. M. Fatih Andı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hayati Develi ve Türkiye Maarif Vakfı Türkçe ve Yabancı Dil Öğretimi Daire Başkanı Doç. Dr. İbrahim Gültekin’in katılımıyla yapıldı.

"Tek bir amacımız var Türkçe öğretmektir"

Doç. Dr. Gültekin de FETÖ'nün eğitim adı altında çok fazla değeri bozduğunu ve bunların başında en fazla Türkçenin geldiğini kaydetti.

FETÖ'nün, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini en fazla Türkçe üzerinden aldattığını belirten Gültekin, şöyle konuştu:

“'FETÖ, Türkçeyi hangi amaçla kullandı?' sorusunun cevaplarından birincisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nezdinde kendisine güvenilirlilik temelinde bir meşruiyet zemini oluşturmaktı. FETÖ'nün böyle bir meşruiyet zemini yoktu, var gibi gözüküyordu. Türkçe Olimpiyatları bağlamında bunları kullandıklarını söyleyebiliriz. İkinci olarak Türk milleti nezdinde bir sempati kazanmaları gerekiyordu, burada da Türkçeyi kullandılar. Bu millet, ezan, bayrak, dil, Türkçe, vatan deyince akan sular önünde duran millettir. Biz bunu 15 Temmuz'da gördük. Birçok yerde, alanda görmüş olduk. Bu adamlar, Türkçeyi dil olarak kullanarak, onun arka planında söyledikleri şiirler, şarkılar bizim milletimizin romantik, milli duygularına hitap ederek aslında milleti aldatmaya tevessül etmiş oldular. Üçüncü olarak, Türkçe Olimpiyatları vasıtasıyla 'himmet' adı altında topladıkları paraları, bin, bin 500 öğrenciyle, öğretmen, personel ne kadar yurt dışından getirdikleri personelle birlikte bu paraları yurt dışına aktarma imkanı buldular. Bu bahsettiğim onların sözde imamlarından bir tanesinin savunmalarından bir ifadedir. Dördüncü olarak aslında veli ve öğrenci olarak hedef kitlelerine yönelik bir Türkçe kullanma durumları oldu."

Maarif Vakfı'nın faaliyetlerini anlatan Gültekin, "Tek bir amacımız var Türkçe öğretmektir. Türkiye'nin geleceğine yatırım yapmak için Türkçe öğretiyoruz. Bizim yetiştirmek istediğimiz bir insan var. İlmini ve irfanını, barış, huzur için kullanacak, kendisi için ailesi için milleti için ve insanlık için kullanacak iyi insanlar yetiştirmek istiyoruz. Türkçe burada bir araçtır. Kendisini, medeniyetini, kültürünü bilen, idrak eden insanlar yetiştirmek istiyoruz. Ülkesiyle Türkiye arasında köprüler kuran insanlar yetiştirmek için Türkçe öğreniyoruz. Bilimsel zeminde Türkçe öğretiyoruz." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin yabancı kişilere Türkçe öğretmek için bir müfredatının olmadığını ve bunun için akademisyenlerle bir müfredat oluşturduklarına değinen Gültekin, bu müfredat kapsamında, göstermelik Türkçe öğretmediklerini, okul öncesinden lise son sınıfa kadar Türkçe öğrettiklerini, hedeflerinin B2 Türkçe seviyesi olduğunu belirtti.

Öğretim materyalleri hazırladıklarını anlatan Gültekin, model teşkil edecek sertifika programıyla 5 aylık eğitimle nitelikli öğretmenler de yetiştirdiklerini vurguladı.

Prof. Dr. Andı, ise “Sanata emanet edemediğimiz için 15 Temmuz’u Allah korusun bir yerden sonra unutulma ihtimali var. Bu büyük bağımsızlık çıkışını, istiklal patlayışını dile getirmeli. Konumuz dil. Aşınmış bir alanda konuşuyoruz gibi geliyor. Dil, çok konuşulmuş, tüketilmiş bir dil havası veriyor. Bizim Akaid kitaplarının bir tanımı vardı. Allah’ın varlığı konusunda bir benzetme var. Dil konusunda asıl hassasiyet. O kadar çok dil konuşulmuştur ki bizim son 1,5 asırdaki modernleşme süreçlerimizde, dilin asıl nerede aranması gerektiği konusunda elbette biz keşfetmiş değiliz, ama bu benim dediğim noktadaki bakış açısı çok fazla öne çıkmamış bir bakış açısıdır. Aslında her medeniyetin bir dildir. Lisan, giyim kuşak, musiki, mimarı, mutfak, yemek kültürü, ticaret hukuku, bahçe, ev düzenimizi… Bir medeniyetimizin dili olarak görüyorsak, bu alanlara yapılan saldırının neyi bozduğunu, neyi yıkmaya çalıştığını görürüz. Temel yanlış, dilin araçsallaştırmasından gelir. Düşüncenin aracı dil. Biz dil vasıtasıyla düşünmeyiz. Biz dille düşünürüz. Dil, bizim varlığı kavrayışımızda, idrak edişimizde çok önemli bir birliktelik. Varlığın yansıma şekillerinden biri de dil.” şeklinde konuştu.

Gazeteci yazar Kökçe de FETÖ'nün her alanda örgütlenme işine girdiğini ve en temel özelliğinin öğrenci devşirmek olduğunu belirterek, “Bence Maarif Vakfı’nda bunları konuşuyor olmak çok önemli, bu örgüte karşı en önemli mücadeleyi veren kurumlardan biridir Türkiye Maarif Vakfı” dedi.

Prof. Dr. Develi ise Kültür diplomasisi, sizin manevi birikiminizi başka toplumlarla paylaşma ve bu yolla irtibat kurmak olduğuna vurgu yaparak şunları ifade etti:

“Ve en etkili yoldur. Biz çok çeşitli yatırım yaparız. Maliyeciler, bir yatırımın bilançosunu o yıl içinde, sonunda hatta her ay görmek isterler. Kültür alanında ise çok daha uzun boylu, yüz yıllar sürecek bir alan var kültür diplomasisinde. Biz yaklaşık 200 senedir yenilgiler yaşayan, kendi medeniyet değerlerinde bir din şemsiyesi altında farklı kültürlerin ortak değerlerinin adıdır medeniyet. Biz İslam dini şemsiyesi altında Arap, Kürt, Türk, Malay, Boşnak gibi toplumların ürettiği değerlerin toplamına İslam medeniyeti diyebiliriz. O medeniyetten 200 yüz yıldır uzaklaştık.”

Panele vakfın genel merkezdeki yöneticileri ve bölge uzmanların katılımın yanı sıraca video konferans aracılığıyla yurt dışı personelin katılımıyla gerçekleştirildi.