Nisan 05, 2019
“AKIL, NAKİL, SEZGİ BİRLİKTELİĞİ EĞİTİMİN TEMELİDİR”
Türkiye Maarif Vakfı’nın “Eğitime Değer” sloganını merkeze alarak düzenlediği “6. Ülke Direktörleri İstişare Toplantısı” kapsamında gerçekleştirilen Maarif Söyleşilerinin konuğu Prof. Dr. İsmail Kara hocamızdı. Prof. İsmail Kara tüm ülke direktörlerimiz ve Merkez çalışanlarımızın hazır bulunduğu toplantıda “Maarif Kavramı Çerçevesinde Türk Eğitim Düşüncesi” konulu bir sunum gerçekleştirdi.
“Maarif bizim için en önemli mesele midir veya neden önemli meseledir” sorularını sorarak konuşmasına başlayan İsmail Hoca; Türkiye’nin Osmanlı’dan beri eğitim meseleleriyle meşgul olduğunu ve uzun yıllar daha bu mesele ile meşgul olacağını söyledi. Eğitim ve maarif telakkilerinde sorunlar olduğunu, eğitim almanın, diploma sahibi olmanın her zaman maarif sahibi olmak anlamına gelmediğini, 1981 yılında aynı hastane odasında yattıkları üç yıllık ilk okul mezunu PTT müvezzii Vanlı Hüseyin amca ile ilgili bir hatırası üzerinden anlattı. Prof. İsmail Kara; “Hüseyin amca benden daha az kitap okumuştu, sahip olduğum diplomalar da onda yoktu, ama hem ülke meseleleri hakkında hem de maddi manevi aşk hakkında birikim ve derinliği benden çok fazlaydı. Ben soruyorum o cevap veriyordu. İlginç ve çok tutarlı yorumlar yapıyor, bilgiler veriyordu. Tahsili olmayan tecrübe sahibi bu Anadolu insanın yorum açısından tahsil yapan bir kimseden daha üst bir seviyede olmasının sebebi neydi?” dedi. Eski dönem eğitim kurumları ile yeni dönem eğitim kurumlarının bir karşılaştırmasını yapan İsmail hoca, esas sorunun yeni eğitim tasavvurunun eski eğitim tasavvurunu içinde barındırmaması olduğunu ifade etti.
“Cumhuriyetin ilk yıllarında ve daha öncesinde şehrin merkezinde cami/mabet, onun etrafında da medrese, mektep ve tekke bulunurdu. Ve eğitim bu kurumlar tarafından bir bütün olarak verilirdi. Cami sadece yaygın değil, örgün bir eğitim merkeziydi. Medrese, mektep, tekke de bu bütünün küçük bir parçasıydı. Bu kurumlardan herkes payına düşeni alırdı. Bu sistemde modern eğitim sisteminde bulunmayan bir kademelendirme sistemi vardı ve bu sistem sayesinde tüm toplum eğitim ve kültür sahibi oluyordu. 1924 sonrasının eğitim sisteminde bir kademelendirme sistemi tümüyle unutulmuş” diyen Prof. Kara; modern eğitim sisteminin bir diğer temel sorununun mevcut sistemde bir kademelendirmenin bulunmayışı olduğunu ve pek çok sorunun da buradan kaynaklandığını ifade etti.
Eski sistemde bulunan kategorilerin mimarisinden müfredat ve uygulamaya kadar bir karakterinin, bir anlamının ve bu anlamın pedagojik ve toplumsal bir karşılığının bulunduğunu; örneğin cami, hem mimarisi hem de eğitim içeriği ile dışa açık olduğu halde medreseler de hem mimarisi ile hem de müfredatı ile içeriye açık bir özellik arz ettiğini söyleyen İsmail Kara hoca, modern eğitim sistemindeki tek tipliliğin toplumda uzlaşma ve çok kültürlülük bilincini zayıflattığına vurgu yaptı.
Konuşmasında 1924 öncesi eğitim sistemleri hakkında da bilgi veren Kara; Hicri 2. Asırda İslami ilimlerin teşekkül ettiğini ancak buna rağmen İslami ilimler ve İslami olmayan ilimler ayırımın bulunmadığını, tabii ilimlerin, felsefenin, kelamın bu ilimlerin bir parçası olduğunu, 11. ve 12. asırlarda bu ilimlerin birbirinden uzaklaşıp birbirine karşı duruma geldiğini, Nizamiye Medreseleri ile bu ayrımın derinleştiğini, Osmanlı Devletinin oluşumu ile birlikte birbirinden ayrılan bu ilim dallarının üst bir dil ile, her ilim dalı kendi istiklalini koruyarak nasıl bir araya getirileceğinin çalışmasının başladığını ve sonrasında yeni bir sistemin ortaya çıktığını, bu sistemin genel çerçevesinin Davut el-Kayseri tarafından çizildiğini, kendi adıyla anılan medreselerde uygulamaya konulduğunu; bu sistemde, akıl, nakil ve sezginin birlikte ele alındığını ve 1924 yılına kadar da bu çerçevede yürüdüğünü, 1924 sonrasında, nakil ve sezginin eğitim sisteminden dışlandığını, eğitimdeki temel bir sorunun da modern eğitim sisteminde nakil ve sezginin bulunmayışı olduğunu söyledi.
“Türkiye eğitimde arayışlarını kaybetmiştir. Tarihi tecrübelerin günümüzdeki yeri ne olacaktır?” diyen Prof. İsmail Kara; “Bu tecrübe bir fırsat ve kapı olarak değerlendirilebilir mi? Yeni Davut el-Kayseriler yetiştirmeye gerek yok ama onun tecrübesinden yola çıkarak, ‘akıl, nakil ve sezginin birlikte var olabileceği bir eğitim sistemi kurabilir miyiz?’ sorusu günümüz Türkiye’sinin en aktüel sorusudur.” dedi.